SEYİR DEFTERİ

Sardinya-Korsika 1

2019 Eylül

Akdeniz’in değişik köşelerinde yelken deneyimimizi arttırmaya ve sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. Bu yazımızın konusu, 2019 Eylül ayında yelken yaptığımız Sardinya ve Korsika adaları. Aslında pek çok bakımdan, yerel bayraklarına varıncaya kadar  birbirlerine çok benzemelerine karşın, dünya siyasetindeki gelişmeler sonucunda Sardinya İtalya’ya, Korsika ise Fransa’ya bağlanmış. Buna karşılık her iki adanın da birbirine benzeyen yönleri, bağlı oldukları ülkelerden daha fazla.   Sardinya, Akdeniz’in Sicilya’dan sonraki en büyük adası. Dolayısıyla bir haftalık yelken seyriyle bırakın kıyılarının tamamını, neredeyse onda birini bile gezmenin olanağı yok. Çoğunuzun aşina olduğu Yelkencilik kitabında Sardinya ve Korsika için şöyle yazılmış: ‘Bu iki ada tam olarak keşfetmenizin aylar süreceği, devasa ve mükemmel bir seyir bölgesi oluşturur. İki adayı ayıran Bonifacio Boğazı çoğunlukla Batı Akdeniz’deki en iyi seyir bölgesi olarak tanımlanır.’  Costa Smeralda’nın öyküsü, gerçekten de Sardinya’yı anlatan bir kitapta yazıldığı gibi, adeta bir peri öyküsünü andırıyor. 1970’lerde bölgeden yatıyla geçmekte olan 4. Kerim Ağa Han bölgeyi çok beğenmiş ve turizm yatırımı yapmak üzere bölgede büyük araziler satın almış. Bir yanda Cugnana Körfezi, diğer yanda Arzacehena Körfezi ile sınırlanan ve yaklaşık 50 kilometrelik kıyılarında bembeyaz kumsallara, kayalıklara ve yemyeşil sahillere ev sahipliği yapan bölgede günümüzde lüks turizmin doruğundaki tesisler yer alıyor. Bölgenin kalbi konumundaki Porto Cervo köyü ve marinası dünyanın en ünlü yelken yarışlarına, regattalarına ev sahipliği yapıyor. Sezon içinde bu bölge dünya jet sosyetesinin boy gösterdiği bir yere dönüşüyor(muş).  Biz de programımıza Kuzey Sardinya’nın hem deniz hem de hava yoluyla dış dünyayla bağlantısını sağlayan  liman kenti Olbia’dan başlamaya karar veriyoruz. Böylece adanın kuzeydoğu ucundaki ünlü ‘Costa Smeralda’ (Emerald Coast ya da dilimizde Zümrüt Kıyılar) bölgesini, doğal yaşam koruma alanı ilan edilmiş olan La Maddalena ve Lavezzi takımadalarını ve Korsika’nın dünyaca ünlü Bonifacio limanını görebileceğiz. Seyir planlarımızı günlük birkaç saat seyir ve geri kalan zamanda yüzme, dinlenme ve köyleri tanımak için zaman ayırma şeklinde yapıyoruz. Her şey yolunda giderse sabah seyre çıkacak, öğle saatlerinde yüzme molası için uygun bir koyda demirleyecek ve akşam yerel bir marinaya gireceğiz. Bu seyir planları elbette Ocak 2019’da başladı ve yaz boyunca ufak tefek değişikliklere uğradı, olgunlaştı. 

5 Eylül Perşembe erken saatlerde evden çıkıyor, İstanbul Sabiha Gökçen ve Roma Fiumicino havalimanlarında aktarma yaparak akşamüzeri  17:45 sularında Olbia havalimanına iniyoruz. Yolculuğun bu son bölümü Air Italy havayoluyla yapılıyor ve son dakikalarda check-in yapabildiğimiz, heyecanlı bir yolculuk oluyor. Havalimanı-Şehir arasında işleyen otobüsle şehre 15 dakikada ulaşıyoruz. Olbia’nın neredeyse tek ana caddesi var: Corso Umberto. Oteller, restoranlar, kafeler ve  alışveriş olanaklarının neredeyse tamamı ya bu cadde üzerinde, ya da bu caddeye bağlantılı sokaklarda. Otelimiz otobüsten indiğimiz noktaya sadece 150 metre uzakta.  O akşam ve ertesi gün Olbia’ya ulaşan grubumuzun diğer üyeleriyle karşılaşıyoruz Corso Umberto üzerinde. Normalde tekneyi Cumartesi saat 15:30-16:00 gibi teslim almamız gerekirken, firmanın neden olduğu bir karışıklık nedeniyle saat 13:00 gibi alabileceğimiz söyleniyor. Ve 13:30’da teknedeyiz. Aslında bu bir avantaj elbette, alışverişimizi kısa sürede tamamlayıp tekneye yerleştirebilirsek bugün bile çıkabiliriz seyre...Ama olmuyor, ekibimizden bir bölümünün valizleri çıkmamış uçaktan. Koray ve Günay kaptanlar kayıp valizlerinin peşinde doğal olarak. Olsun, her yıl olduğu gibi Pazar günü de çıkabiliriz seyre, yeter ki eşyalar gelsin zamanında.  Ekibimiz geçen yıl Balear seyrine çıktığımızın aynısı, bir fazlasıyla. Bu yıl aramıza Duygu-Koray Toksöz çiftinin dünya tatlısı kızları Elif de katıldı. Diğer kamaralarımızın  sakinleri geçen yıl olduğu gibi Bükre-Erdinç Sarıdoğan ve Deniz-Günay Mecnunoğlu. Birbirini tanıyan ve uyumlu bir ekip. Tekneyi alacağımız iskele (aynen öyle) Olbia şehir merkezine çok yakın ama yaya ulaşımı biraz sorunlu. Otoyolların kenarından, üst geçitlerin altından, çimenliklerden falan yürümek gerekiyor. Olbia’ya geldiğimiz gün tekne direklerini görmeme rağmen ulaşamamıştım, bir ölçüde haklıymışım. Sonradan resmen navigasyonla ve ‘olsa olsa bu taraftandır’ yaklaşımıyla ulaşabilmiştim teknenin bulunduğu yere.  Bir iskele, bir ofis, birkaç duş ve tuvalet. Hepsi bu. Olbia’da aşışveriş yapılabilecek iki süpermarket varmış, en yakını tekneye bir kilometre uzaklıkta, taksi olmadan imkansız. Gel de Ece Marina’yı arama... Ekibin bir bölümü alışverişe gidiyor ama sonra taksi sorunuyla karşılaşıyorlar. Taksi yok. Alışveriş merkezi de çağıramıyor, tam bir rezalet. Neyse, durumu anlattığımız tekne sahibi karavanıyla gidiyor bizim alışveriş poşetlerini taşımaya. Ekip gülerek indi eski püskü karavandan. Her şey yerleştirildi, çıkmaya hazırız  ama eşyalardan iyi haber yok. Birkaç tekne çıkyor sağımızdan solumuzdan. Günay kaptanların valizleri bulunup getiriliyor ama Toksöz ailesinin valizinden haber yok. Koray işin peşini bırakmıyor, ulaşabileceği her yere ulaşıyor ama sonuç yok. Bu gece buradayız diğer pek çok tekne ile birlikte.  Teknemiz 2017 model bir Beneteau Oceanis 45, dört kamaralı. Yeni ama geçen yıl Atlas okyanusunu iki kez geçmiş ve belli ki biraz hırpalamış okyanus onu. Teknede güneş panelleri, rüzgar türbini ve her ne kadar kullanmadıysak da deniz suyunu tatlı suya çeviren bir ‘su yapıcı’ da var.  

 

 

8 Eylül Pazar (Birinci gün): Hızlı bir kahvaltıdan sonra 08:30 sularında iskeleden sorunsuz bir şekilde ayrılıyoruz. Lateral şamandıralarla işaretlenmiş kanaldan ağır yol çıkıyoruz. Hemen önümüzden büyük bir gemi çıkıyor, sağda solda midye çiftlikleri var. Kanalın son şamandıralarından sonra 20 derece  kadar iskeleye dönüp rotamızı kayalık Capo Figari’ye çeviriyoruz. İskelemizde geniş Golfo Aranci (Aranci Körfezi) var. Sancakta Capo Ceraso ve hemen arkasında müthiş kayalıklarıyla Tavolara adası görüntüde. Capo Figari de çok yüksek, kayalık bir burun, bana Dişibilmez Burnunu hatırlatıyor ama bu daha görkemli. Figari’den neredeyse 90 derece iskeleye dönerek Mortorio adasını pruvamıza alıyoruz. Hava uygun olursa bu adada mola vereceğiz. Sancaktan, kuzeydoğudan güzel rüzgar başlıyor. Cenovayı açıyoruz. Erdinç kaptan dümende.Rüzgar 16-17 bandına oturuyor, tekne iskeleye 15 derece yatıyor. Motor-yelken 6,5-7 knot hızla hedefe yaklaşıyoruz.   Bizde poyraz olarak bilinen kuzeydoğu rüzgarı buralarda Grecale ya da Tramontana adını alıyor. Zaman zaman korkulan bir rüzgar olduğu yazılıyor kitaplarda. Yaklaştığımızda görüyoruz ki tramontana Mortorio adasındaki demire uygun kumsalların alnında patlıyor, demirlemek olanaksız. Tramola hazırlığı yapıyoruz. Yeni hedefimiz geniş, nispeten sığ ve herkesin kendine esen rüzgara uygun demir yeri bulabileceği Cala di Volpe. Tramolayı atarak yönümüzü güneybatıya çeviriyoruz. Günay kaptan dümene geçiyor. Sığlık şamandıralarına dikkat ederek saat 12:00 gibi koya ulaşıp rüzgarüstü sahile sokuluyor, çıpamızı 5 metre derinlikte bembeyaz kumların üzerine funda ediyoruz.

Rüzgara rağmen tam deniz havası. Mürettebat başlangıcı yapıyor, şimdi kaptan da katılmasa ayıp... saat 15:30’a kadar buradayız.  Akşamki hedefimiz Marina di Porto Rotondo. Yuvarlak liman demek galiba, gerçekten de öyle. Önceden email yoluyla rezervasyon yaptırmış olduğumuzdan içimiz rahat. Cenovayla liman ağzına kadar geliyor, yelkenimizi kapatıp marinaya yöneliyoruz. Telsiz çağrımıza da olumlu yanıt geliyor. Saat 17:20 gibi marinanın lateral şamandıraları arasından dikkatle giriyoruz, önümüzde bizi karşılayan bot, izlememizi işaret ediyor. İzliyoruz. Bize ayırdıkları yer tek teknelik, sağı solu dolu. Hem manevra sahası yetersiz, hem de yandan sert rüzgar alıyor. Neyse, baş pervanesi ve botların yardımıyla yerimize sorunsuzca kıçtankara oluyoruz. Elektrik bağlantımızı yapıp çevreyi dolaşmaya çıkıyoruz. Çevrede yazlık konutlar var ama peyzajın ve yolların güzelliği anlatılacak gibi değil. Belki fotoğraflanabilir. Akşam yemeğinde  limanın hemen dışında pizza-şarap ikilisiyle gece noktalanıyor.  Burada ilginç bir kilise var, görülmeye değer. Andrea Cascella ve Mario Ceroli adlı mimarların eseri olan San Lorenzo kilisesi, büyüleyici ,modern cam ve ahşap iç yapısı, süslemeleri ve ahşap çan kulesi ile gerçek bir sanat eseri. 

 

9 Eylül Pazartesi (ikinci gün): Saat 10:50 gibi marinadan sorunsuz ayrılıyoruz. Marina ücreti 90 Euro, elektrik su dahil. Rüzgar henüz dinmemiş. Deniz kaptan dümende. Capo Capaccia’yı dönünce rüzgar kafadan bindiriyor. Tekne dalgaya vurdukça serpinti kaldırıyor. Nibani adasını geçince iskelede ünlü Porto Cervo. Geyik limanı demekmiş. Kitapta ‘ada büyüklüğünde tekneler’ diye söz ediliyordu. Girmeye zaten niyetimiz yok ama zaten dar olan liman girişi hiç görünmüyor. Birkaç tane dört-beş katlı motoryatın üst yapıları görülüyor yalnızca. Hedefimize yoğunlaşıyoruz. Caprera adasında Cala Portese  (Portekiz koyu). Geniş bir koy, palamar şamandıraları var. Biraz maceralı (!) da olsa sonunda bir şamandıraya bağlanıyoruz. Deniz zamanı. Su şahane.  Bugün konaklayacağımız liman La Maddalena adasında. Önceliğimiz Cala Gavetta ama telefonla ulaştığımızda olumsuz yanıt alıyoruz. Aramakta biraz geç kalmışız. Yerler dolu imiş. Demek ki sabah aramak gerekiyor, aklımın bir köşesine yazıyorum. Koray ve Erdinç La Maddalena’daki bütün marinaları sırayla arıyorlar..Cala Mangiavolpe, Marina del Ponte.. derken Cala Camiciotto’dan olumlu yanıt geliyor. Tamam, yer bulduk! Buranın bize heyecan yaşatacağından henüz haberimiz yok elbette. Şamandıradan palamarımızı çözüyor, Caprera’nın güneyinden dolaşıp saat 18:30 gibi Cala Camiciotto’ya ulaşıyoruz. İskelede bizi karşılayan görevli yerimizi gösteriyor. Sorunsuz bir şekilde kıçtankara oluyoruz. Elektrik ve su var ama duş ve tuvalet yok. Sürpriz! Neyse, bağlanacak yer bulduğumuza şükrediyoruz. Marina ücretini ödüyoruz: 50 Euro. Elektrik su var, duş tuvalet yok.  Şehir yarım saat yürüme mesafesinde. Yola çıkıyoruz. Sağlı-sollu büyük yapılar, belli ki askeri kökenli hepsi. İtalyan ordusu burayı terk edip gitmiş ama binalar ayakta. Çevrede neredeyse hiç insan yok, tek tük otomobiller geçiyor. La Maddalena turistik bir şehir, kalabalık, cıvıl cıvıl. Sardinya ile bağlantısını Palau ile burası arasında çalışan arabalı vapurlar sağlıyor. Bunlar yapı olarak da bizim arabalı vapurlara gerçekten çok benziyor. Sokaklarda dolaştıktan sonra güzel bir pizzacı buluyoruz. Pasta, pizza ve şarap, mürettebatın tercihine göre..  Saat 10:00 sularında dönüşe geçiyoruz Camiciotto’ya. Taksiye mi binsek..derken yürümeye karar veriyoruz. Şehrin kalabalık bölümünde her şey güzel. Ortalığın tenhalaşmaya başladığı yerde işler değişiyor.

Sağdan-soldan birbirini tanıdıkları belli olan Afrika’lılar çıkıyor. Ellerinde bira şişeleri, önümüzde, arkamızda yürüyorlar bizimle birlikte. Bir iki göz teması falan derken, Ayten’in sağduyusuyla dönmeye karar veriyoruz. Önümüzde 15-20 dakikalık ıssız bir yol var. Dönüyoruz. Arabalı vapur iskelesinde bulduğumuz taksi (Mercedes Vito, 7 kişilik) hepimizi alamayacağını söylüyor. Ne diyebiliriz ki? Kabul. Koray ve Erdinç’i orada bırakıp minibüse doluşuyoruz. Beş dakika sonra Camiciotto’dayız. Yolda hiç kimse yok. Minibüs onları almak için dönüyor, on dakika sonra onlar da yanımızda. Sinir bozucu bir olay. Neyse, problemsiz atlatıyoruz. Gece sakin. İki gündür esen tramontana gece yarısından sonra duracaktı hava tahmin raporlarına göre. Gerçekten de duruyor. Huzurlu bir gece geçiriyoruz. 

 

 

 

 

 

 

10 Eylül Salı (Üçüncü gün):  Sabah saat 07:30 gibi çıkıyoruz. Mürettebatın çoğu henüz uykuda. Deniz sakin. Motordayız. Batıya dönüp Maddalena adasının güneyinden geçip kuzeye dönüyor, Spargi adasını iskelede bırakarak 7 mil kadar kuzeydeki Santa Maria adasına yöneliyoruz. Bu adanın aynı adlı koyunda denize girip kahvaltı edeceğiz. Cala Santa Maria’nın girişindeki şamandırayı iskelede bırakarak giriyor, saat 09:00 gibi 4 metre derinlikte beyaz kum zemine demirliyoruz. Suyun rengi muhteşem. Aslında koy kalabalık, bizden başka 7-8 tekne daha var. Onlar gecelemişler burada, belli. Herkes kendi havasında, ses seda yok. En büyük rahatsızlığı ilerleyen saatlerde La Maddalena ve başka yerlerden buraya günlük gezi yapan teknelerin yüksek süratle geldikleri için kaldırdıkları dalgalarda hissediyoruz. Kahvaltıdan önce deniz keyfi elbette.   Bu güzel koydan saat 11:00 sularında demir alıyoruz. Bugün ükle değiştirecek, 10 mil kadar kuzeybatıda  bulunan Korsika’nın Bonifacio limanına bağlanacağız.  Koydan çıkıp uygun bir yere gelince rüzgara karşı dönerek ana yelkenimizi açıyoruz. Koray kaptan dümende . Büyük ana yelkenin açılışında en büyük katkı Erdinç ve Günay kaptanlardan. Ben yelken balenlerinin lazy jack halatlarının arasından sorunsuzca çıkmasını denetlemek için direk dibindeyim. Ana yelkenden sonra cenova da açılıyor ve iskele kontra orsa seyriyle önce Corcelli ve Barrettini adaları arasındaki kanala, Santa Maria’nın doğu burnunu kurtarır kurtarmaz da tramola atarak kuzeye yöneliyoruz. Tekne 6-6,5 knot süratle son derece rahat seyir yapıyor. Burnu ve sığlıklarını kurtarınca da Bonifaco boğazının ortasında, Lavezzi adasının güneyindeki sığlıkları işaret eden güney kardinal şamandırasının güneyinden geçecek şekilde batıya rota değişikliği yapıyoruz.  Bu şamandıraya ulaşmadan bayrak değişikliği yapıyoruz. Artık Fransa sularındayız. Şamandırayı sancakta bırakıp bir kez daha kuzeybatıya, Bonifacio’nun beyaz yarlarına dönerek keyifli bir dar apaz seyriyle hedefimize yaklaşıyoruz. Derin limanın hemen ağzında yelkenler arya ediliyor, toplanıyor. Fotoğraf makineleri hazır. Derin fiyordun yüksek duvarları arasına giriyoruz. Bonifacio! Yedi yıl önce bir kış günü

Fransa’nın Port Leucat limanından tekne getirirken iki gün iki gecelik seyir sonrasında  dinlenmek ve motor yağı değiştirmek için girmiş olduğumuz marina aynı ama elbette daha kalabalık. Sizden önde gidenler birden durup tornistan yapabiliyorlar. Önünüzdekileri ve arkanızdan gelenleri kollayarak çok dikkatli olmalısınız. Üstüne üstlük marinanın en dibine bağlı olan günlük gezi tekneleri yanınızdan yüksek süratle geçiyorlar, içeri dışarı. Telsiz çağrımıza yanıt geliyor.  Botların yer göstermesiyle saat 14:45 gibi K iskelesindeki boş yere kıçtankara bağlanıyoruz. Marinanın pontonları  birbirine çok yakın, manevra sahası çok yetersiz. Sert rüzgarda baştaki manevra pervanesi bile yetersiz kalabiliyor.   Bonifacio Marinaya, ya da Korsika’daki tüm marinalara web sitesi üzerinden on-line rezervasyon yapılabiliyor. Marina ücretinin bir bölümünü kredi kartınızdan alıyorlar. Onayınız geldikten sonra rahatsınız, geri çevrilme olasılığı yok. Ücretin kalanını marina ofiste ödüyorsunuz. Toplam 75 Euro.  Görülecek yerler tepede, güzel manzara da öyle. İster tırmanırsınız, ister mini trenin (tren diyoruz ama bildiğiniz traktör giydirilmiş ve arkasına vagonlar eklenmiş) sıralarına kurulup fotoğraf çekerek tepeye ulaşırsınız. Biz bu ikincisini tercih ettik. Kaleyi, ilginç mezarlığı ve yarları gördük, eski şehrin sokaklarında dolaştık. Elbette zaman yetmedi. Hava kararırken yürüyerek aşağıya iniyoruz. Yemek zamanı..

 

11 Eylül Çarşamba (Dördüncü gün): Artık Fransa’da olduğumuzdan kahvaltıda çay ve kahvenin yanında fırından yeni çıkmış, sıcak kruvasan var. Güzel bir kahvaltının ardından saat 11:00 sıralarında marinadan palamar çözüyoruz. Komşu teknelerde, karşı sıradaki teknelerde ve elbette bizim teknede de nefeslerin tutulduğu bir manevra ile bağlı olduğumuz yerden çıkıyoruz. Manevra pervanesi varlığının hakkını veriyor burada. Ağır yolla fiyort dışına süzülürken telefonlar da fotoğraf makinesi modunda sürekli çalışıyor. Dışarıda, kayalıkların dibinde bir süre daha fotoğraf çalışmasından sonra, Pertusato burnunu dönüyor ve cenovayı açıp Lavezzi adasına yol veriyoruz. En güneydeki Fransız toprağı olan Lavezzi de bir doğa koruma bölgesi. Son derece sığ ve kayalık olduğundan dikkatle seyretmek gerekiyor.  Riskli bölgeye girmeden rüzgar üstüne dönüp cenovayı sarıyor ve12:20 gibi dikkatle Cala di u Ghiuncu’ya giriyoruz. Demirli teknelerin arasında yer ararken bulduğumuz bir palamar şamandırasına, gene birkaç atraksiyonla bağlanıyoruz. Burası da olağanüstü bir koy. Kıyıdaki yuvarlak kayalar doğanın elinden çıkmış mükemmel heykelleri andırıyor. Dibi beyaz kum olan turkuaz deniz adeta bir akvaryum gibi balık kaynıyor. Deniz zamanı...  Biraz sonra arkadaşlar bir botun geldiğini söylüyorlar.

Havuzluğa çıktığımda bottaki şahıs şamandırayı bırakıp demir atmamı söylüyor. Yapıyoruz. Balear’daki uygulamanın tam tersi. Galiba bu şamandıralar buraya günlük yolcu getiren teknelere aitmiş. Olsun. Demirde daha rahatız, zaten kalıcı da değiliz.  Bu geceyi Sardinya’daki Palau kentini marinasındageçireceğiz. Toksöz ailesinin valizleri nihayet bulunmuş ve kurye Palau limanına getirecekmiş. Yelkeni açıp güneye yöneliyor ve Spargi adasını iskelede bırakıp La Maddalena kanalına giriyor, Punta Sardegna’yı sancakta bırakarak Palau önlerine kadar geliyoruz. Burası Sardinya’yı La Maddalena’ya bağlayan arabalı vapurların iskelesi, dikkatli olmak gerekiyor.   17:50 gibi marina’ya girdiğimizde bizi bot karşılıyor ve F iskelesinde ayrılan yerimize götürüyor. Olaysız bir şekilde kıçtankara oluyoruz. Hemen ofise giden Duygu ve Koray valizleriyle dönüyorlar. Palau güzel ve sakin bir belde. Mürettebat sokaklara dağılıyor. Akşam yemeğinde artık deniz  ürünü yemeyi kararlaştırmıştık, uygun bir yer arıyoruz. Pasta and Vino adlı bir restorana rezervasyon yapıp 21:00’de buluşmak üzere ayrılıyoruz. Bu restoran four square’de iyi notlar almış, bakalım?  Gerçekten çok güzel yemekler yiyor ve hesabın da pizzacılar mertebesinde olduğunu görerek şaşırıyoruz. Tam isabet. Marina ücreti de elektrik ve su içinde olmak üzere sadece 34 Euro. Mükemmel.  Gece sakin geçiyor. 

 

12 Eylül Perşembe (Beşinci gün): İyi bir kahvaltıdan sonra saat 11:35 gibi limandan ayrılıyoruz. Yelkenleri açıp üzerinde terk edilmiş Amerikan Üslerine ait binalar bulunan San Stefano adasını iskelede bırakıp ünlü Capo d’Orso’ya (Ayı Burnu) yaklaşırken buranın kültüründe önemli bir yer edinmiş olan Ayı kayasını görüyoruz tepede. Gerçekten benziyor ve buruna adını vermiş olan bu figüre bütün kitaplarda yer veriliyor. Yelkenle Punta Rossa’nın güneyinden geçip tramola atarak kuzeye  yöeliyoruz. Hedefimiz,  Caprera adasının ‘Tahiti Bay’ olarak da bilindiği yazılan Cala Coticcio koyu. Adanın doğu kıyısında yer alan bu koy çok popüler.  14:30 sularında yelkenleri arya edip koya giriyoruz. Doğu koyu çok kalabalık. Tekneler neredeyse birbirine dokunacak gibi. Çıkıp batıdaki koya yöneliyoruz. Sürpriz denilecek kadar tenha. Ortalarda demirimizi kuma funda ediyoruz. Haydi denize. Mürettebat doya doya yüzüyor. Aslında gecelenebilirmiş burada ama biz bu geceyi daha önce uğramış olduğumuz Cala Portese’de, şamandırada geçirmeyi  kararlaştırmıştık.  16:30 gibi demir i vira edip 17:10’da 2 mil kadar güneydeki Cala Portese’ye ulaşıyor, bu kez ustaca bir manevrayla, denize  girmek zorunda kalmadan şamandıraya bağlanıyoruz. Bütün şamandıralar boş. Bizden başka bir tekne daha var ama o da demir atmış. 

Bu yönden esen rüzgarla burada gecelemenin sorunlu olduğu ortaya çıkıyor. Koyun ağzı rüzgara açık. Gece zaman zaman rüzgar şiddetleniyor, dalgalar büyüyor. Rüzgar yön değiştirdiğinde veya azaldığındaysa tekne burnunu rüzgara dönerek dalgayı yandan alıyor. Rahatsız bir gece geçiriyoruz. Kaç kere havuzluğa çıkıp etrafı kolaçan ettiğimi ben  bile unutuyorum.  

 

 

 

 

 

 

 

 

13 Eylül Cuma (Altıncı gün): Sabah saat 08:00 sularında şamandıradan avara ediyoruz. Yönümüz Cala Volpe. Bu kez geniş koyun girişe göre sancak tarafına, rüzgar üstüne demirliyoruz. Kahvaltı burada yapılıyor. Dönüşteyiz artık. Burada biraz daha zaman geçirip demir alıyoruz. Hedefimiz Capo Figari’yi dönerek Golfo di Aranci’ye girmek ve buradaki iki yerden birinden mazot depomuzu doldurmak. Çok güzel bir rüzgar yakalıyoruz burnu döner dönmez. Bükre dümende. Figarolo adası sancakta bırakılıp dalgasız denizde sancak kontra apaz-dar apaz seyrinde 8 knotları görüyoruz. Kılavuz kitaptaki haritada gördüğüm Golfo Aranci marinasnın yakıt iskelesi çok sığ görünüyor. Vazgeçiyor, dönüp Baia Caddinas’a yöneliyoruz. Buralara uğramamızın nedeni yakıt almak için Marina di Olbia’ya gitmekten kaçınmak. Bütün tekneler oraya gidecek çünkü. Baia Caddinas kılavuz kitapta görüldüğünden çok daha küçük. Kitapta 100 teknelik olduğundan söz ediliyor ama 40-50 ufak tekne var içeride, hiç yelkenli yok. Giriş şamandıralanmış ama çok sığ. Gözümüz derinlik göstergesinde içeri giriyoruz. Ne VHF’e cevap veren var ne de telefonu açan.  Dönüp çıkarken bir motosikletli geliyor ve bize bakıyor. El kol hareketleriyle dönüp gelelim mi diyorum, evet diyor. Yeniden dönüp yakıt rıhtımına iskeleden aborda oluyoruz.

40 litre civarında mazot, depomuzu dolduruyor. İyi yelken yapmışız. Bir de yemek yiyoruz rıhtıma aborda vaziyette. Sonra ayrılıp Olbia’nın yolunu tutuyoruz. Şamandıralanmış kanaldan girip bütün tekneler iskeleye dönerek yakıt almak üzere Marina di Olbia’ya giderken biz doğrudan  Lega Navale tarafına dönüp saat 17:30 sularında tekneyi aldığımız iskeleye olaysız kıçtan kara oluyoruz. Katılımcılar sertifikalarını alıyor, şampanya patlıyor. Havuz paramızı son derece iyi yönetip seyir sonunda para arttırıp katılımcılara geri ödeyen Erdinç kaptan’a, tüm iletişim işlerimizi tereyağdan kıl çeker gibi halleden Koray kaptan’a, her an her yerde bitiveren, her işe hemen el atan, her şeye yardım etmenin ötesinde canla başla çalışan, ekibin yoga hocası Bükre kaptan’a, şamandıraya bağlanma konusunda  giderek ustalaşan Günay kaptan’a, dümene her geçişinde rüzgar yaratan, rüzgarın kızı Deniz kaptan’a, ekibe her katıldığında deneyimini arttırdığını hissettiğimiz Duygu kaptan’a, varlığıyla bizi neşelendiren sevgili Elif’e teşekkür ediyoruz. Olaysız, sorunsuz bir eğitim seyrini tamamladığımız için herkes mutlu, yüzler gülüyor. ‘Seneye başka bir rotaya’ diyor ve çantalarımızı toplamaya girişiyoruz. Yarın ülkeye dönüş günü. Ekibimiz dönerken biz bir hafta daha bu bölgede yelkene devam etme ayrıcalığının sahibi olacağız.  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Murat ALEV, Ekim 2019

info@derinmavi.com.tr · +90 (312) 467 50 91· +90 532 351 35 17